Medine’ye hicret edildikten sonra, Ashab-ı Kiram toplanıp Mescid-i Nebevi-i’de cemaatle birlikte namaz kılmaya başlamıştır. Bu namaz vakitlerinin nasıl duyrulacağı konusunda ise Hz Peygamber (s.a.v) ve ashab-ı kiram toplanmış istişare etmiştir. Yapılan bu istişarede çan çalmak, ateş yakmak gibi farklı görüşler ortaya atılmışsa da Peygamber Efendimiz (s.a.v) tüm bunları Hristiyanlık, mecusilik adeti olduğundan, onlara benzememek adına reddetmiştir. Sonunda Hz. Ömer (r.a) sokaklarda insanları namaza çağırmak için birini görevlendirme fikrini sunmuştur. Kabul edilen bu fikri “Essela, Essela ( haydi namaza! Haydi namaza ! ) nidaları ile uygulamak için ise bizzat Resurullah (s.a.v) tarafından Bilal Habeş-i görevlendirilmiştir. Kısa bir süre sonra eshab-ı kiramdan olan Abdullah İbn-i Zeyd’e uyku ile uyanıklık arası Allah (Celle Celâlühû) tarafından ezan öğretilmiştir. Günümüzdeki şekilde okunan ezanı ise o dönemde yine Bilal Habeş-i okumuştur. Ezanın, Allah’ın (Celle Celâlühû) namaza daveti olduğundan, hem okuyan için hem dinleyen için belli yükümlülükler vardır. Bu yazımızda da bu yükümlülüklerle birlikte adabından bahsedeceğiz.
“İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi.”[1]
Ezan okuyan kişi mutlaka bu hususlara dikkat etmelidir. Yukarda da bahsettiğimiz gibi ezan okumak büyük sorumluluk ve incelik gerektirir. Duyduğumuz ezanda, müezzin gıyabında şahitlik ederiz bu sebepledir ki okuma adabına uyulması çok hassas bir konudur.
Bunu şu hadis-i şerifte de görmekteyiz:
“Ezanı işiten bir cin, insan ve taş yoktur ki ezan okuyanın lehinde şahitlik yapmamış olsun.”[2]
“ Dikkatli olun ! Ezanla kamet arasında yapılan dua red olunmaz. Onun için o vakitlerde dua edin.”[3]
“Allahumme Rebbe hazihi’d-da’veti’t-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîate. vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tuhlifu’l-mîâd.
Anlamı: “Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e vesileyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, Muhakkak ki sen vaadinden dönmezsin”
[1] Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129
[2] Buhârî, Ezân 5
[3] Kenzu’l Ummal, II., s.110